Prof. Dr. Abdulaziz, Bayındır Fethullah Gülen'in Nurcuları Cennet'e Sokması
Cübbeli Cübbesiz Putçuluk
Kırklar Meclisi ve bağlı olarak Musahipliğin Tarihi
Alevi toplu tapınması Cem’in kökeni olan Kırklar Meclisi ve bağlı olarak Musahipliğin Tarihsel Gerçekliği
Bilindiği gibi Görgü Ceminin bir diğer adı da Kırklar Cemi’dir. Alevi
inanç geleneği, GörgüCemi ’nin kökenini Muhammed Peygamberin Miraç’tan
döndüğünde Kırklar Cemi’ne alınışına bağlamaktadır.
Sünni ve Şii geleneğinde Mirac olgusunun , biçimi ve sayısı üzerinde çok
sayıda rivayet vardır. Biri Mekke, diğeri Medine’de olmak üzere en az
iki kez Muhammed’in Miraca çiktigindan tutunuz da, Peygamberin, ikisi
Mekke’de, 118’i Medine’de"olmak üzere tam 120 kez Mirac yaşadığına dair
bir hadisten bile söz edilmektedir.
Kuran-ın XVII. ve LIII. surelerinin sadece iki ayetinde geçen Miraç
olayının Alevi-Bektaşiler tarafından anlatılışı da yapılan yorumu da
Sünni ve Şiilerinkinden çok farklıdır.
Cebrail Tanrının kendisine görünmek istediği haberini getirir. Yıldırım
gibi hızlı uçan kanatlı at, Burak’a binerek göğe yükselir. Muhammed
kendisini Kudüs’de Süleyman Peygamberin tapınağı (Kuran’da Mescid-ül
Aksa adı geçmektedir) üzerinde uçarken bulur ve nurdan bir merdiven
görür. Ve merdivene tırmanarak Tanrıyla buluşmaya çikar. Yedinci kata
çiktiginda, Tanrı katına varmadan önüne heybetli bir arslan dikilir, bu
Ali’dir. Kükrer bırakmaz onu. (İmamlardan rivayet edilen Şii Mirac
anlatılarında da Peygamberin çesitli biçimlerde Ali ile karşilaşması
vardır; ama sadece Anadolu Alevi geleneğinde Ali’yi arslan donunda
gördüğüalatılır) Peygamber arslandan çekinir; mühür yüzüğünü(hatem)
ağzına vermesini fısıldar kulağına Cebrail. İmam Cafer Sadık Buyruğu’nda
ve birçok ozanın "miraçname"adı verilen nefeslerinde ayrıntılarını
bulabiliriz.
Muhammed Miraç dönüşünde Kırklar sohbetteyken kapılarını çalar. Burada
geçtiği anlatılan konuşmaları ve arş-ı ala’da, yani göğün en yüksek
katında geçen bu metafiziksel olayları Dede’lerden dinlememiş, ya da
Buyruk’tan okumamış Alevi can yoktur. Kırklar Meclis’inde Ali çikarip
yüzüğünü(hatem) geri verince, Muhammed onun büyüklüğünü tasdik edip "Ey
ashaplar, gerçek Ali’dedir; Ali’ye varın, ondan isteyin
dileklerinizi"der. Kırklar ikrar verip ikişer ikişer musahib tutarak,
Ali’ye talip olurlar. Muhammed de Cebrail’in rehberliğiyle Ali ile
kardaşlık olur. Yer gökle, Cebrail Adem peygamberle, Muhammed Ali ile
musahiptir artık.
Alevi inanç söylenceleri arasında çok önemli bir yeri olan bu göksel
Kırklar Meclisi olgusu, Peygamberin İslamı yaymaya ve yaşatmaya
çalistigi Mekke dönemindeki kendisine bağlı ilk kırk inananla yaptığı
gizli toplantı ve tapınmaların, toplum bilincinde kutsanıp
mitoslaştırılmasıdır. Bunun İlk örnegini 8.yüzyılın ortalarında İmam
Muhammed Bakır ve Cafer Sadık döneminde yazılmış Ummu’l Kitab’da
görüyoruz; Adem yaratılmadan önce (yaratılış ötesinde) Tanrı’nın kendi
nurundan yaptığı ve kendi tahtının en yakınındaki kubbeye yerleştirdiği
Ehlibeyt beşlisi dışında, onlara bağlı ve 12 nakib, 28 necib
tanımlamasıyla(kırklar), 1000 renkli Beyazlık denizinde yaşayan, farklı
renklerde nurdan ruhsal varlıklar olarak burada geçen Salman, Mikdad,
Abu Zer, Ammar vb. verilen adlar göstermektedir ki bunlar, Peygambere
ilk inanan gerçek Kırklardan başkası değildir.
Mekke’de ilk İslam topluluğunun tapınma yeri yoktu. İbn Hişam’ın (ö.828)
Siyar-ı Nebi’’sine (s. 159, 190) göre, [1] İslam Peygamberi yaklaşik 13
yıllık Mekke döneminde, ancak yarısında tamamladığı kadınlı erkekli
kırk kişilik inananlarıyla kendi evinde, Mekke’nin en dar ve gizli
sokaklarında bulabildiği uygun bir mekanda ya da bir mağarada tapınma
düzenlemeye başlamıştır. Miraçla birlikte geldiği bildirilen akşam, gece
ve sabah olarak Tanrıya dua etmeyi, (salatı) anlaşilıyor ki, putperest
Mekkelilerin ağır baskıları yüzünden, kendilerini güvenceye aldıkları
zamanlarda akşamdan başlayarak sabaha kadar toplu tapınma biçiminde
yerine getiriyorlardı.
Bilginler Miraç olgusu ya da mucizesi tarihinin, Muhammed’in
peygamberliğinin 6.yılı ya da Hicret’ten 4 yıl önce olması gerektiği
üzerinde anlaşirlar. Birincisi, 616 yılı Kırkların, yani ilk İslamların
sayısının katılan bir kişi ile kırka tamamlandığı tarihtir. Artık
Kırklar Meclisi kurulmuştur. Yukarıda söylenen gizli yerlerde geceleri
cem olup, hem gizlice ibadetlerini yapıyor hem de gündüz bulabildikleri,
çesitli biçimlerde sağlayabildikleri günlük yiyecek ve içeceklerini
paylaşiyor. Kuşkusuz yarınki yaşamları ve İslamı yayma hizmetlerinin
planları da konuşulup tartışılıyordu. Bu kırkı tamamlayan kişi Khattab
oğlu Ömer idi. İbn Hişam’ın kitabından başka, İkhvan as-Safa ’da
(IV.Risale 16.kısım) dahi şu kısa açıklama vardır:
"Peygamber ilk kez misyonu ve propaganda eylemine Hatice ile başladı,
sonra vasisi Ali, dostu Ebubekir, Malik, Abuzer Şuayp, Bilal, Salman,
Mikdad, Cubeyr, Ammar, Basir ve diğerleriyle, bir kadın 39 erkekten
oluşan bir topluluk (Alevi inanç geleneğinde bu sayı 19 kadın 21 erkek
olarak gösterilmektedir) oluncaya kadar sürdürdü. Peygamber, ya Abu
Cehil’in ya da Ömer’in din değiştirerek İslamın güçlendirilmesi için
Tanrıya yalvardı ve kırk kişi oldular: o zaman yüce davayı açığa
vurdular (izharu d-dava)...�[2]
İlk Kırklar arasında adı geçen sahabilerden Ebubekir ile Ömer’in Ummu’l
Kitab’taki 12 Nakib ve 28 Necib arasında adları bulunmamaktadır. Ayrıca
Kolayni Usul-i Kafi’ eserinde, İmam Bakır’ın Salman, Mikdad, Abu Zer,
Ammar Yesari gibi birkaçı dışında, diğer sahabilerin dinin kurucusu
Dede’sine ihanet ettiklerini söylediğini yazmaktadır. Ömer bin Khattab,
aşağıda göreceğimiz gibi, Medine’de ilk toplu tapınmada, -isterseniz ilk
Cem’de diyebilirsinz-, ikrar verip Ensar’dan biriyle yol kardeşi
(musahip) olmuştu. Ancak Ebubekir ve Ömer, ikisi de Peygamber’in
cenazesini bile kaldırmadan verdikleri ikrarlarından döndüler.
Kırklar Meclisi, etkinliklerini ve toplantılarını gizli yürüterek
Yesriblilerle ilişkiler geliştirmişti. Mekke gibi zengin ticaret
toplumunun, kutsal inançları ve tüm değerler sistemini altüst eden İslam
dininin bu ilk mensupları, elbetteki gizli bir örgüt gibi çalisacakti.
Bu bağlamda araştırmacı ve tarihçilerin, olayın bu yönünügörmek
istemeyip, Kırklar Meclisi’ni ya toptan yadsımaları, ya da hayali
"göksel meclis"gibi değerlendirmelerini doğrusu yadırgıyoruz. Bu gizli
meclis, özellikle Mekke ticaret aristokrasisi dışındaki yoksul kabile
mensuplarını, Bedevileri ve yerli-yabancı emekçi köleleri İslama
çekebilmeleri için, yeni ve eşitlikçi, paylaşimcı bir sistemi öngören
inanç ve toplu tapınma kuralları yaratmışlardır; İslami söylemle
Peygambere vahiy yoluyla inen ayetlerin istedikleri ve öngördükleri
düşünce ve eylemleriydi. Bu bir avuç insan, din kurucusunun önderliginde
ve kendilerini güvencede tutacak bir hizmet dağılımı çerçevesinde,
gizlice toplanıp, tapınıyor; konuşup, tartışıyor ve kendi kendilerini
eğitiyorlardı.
Öbür yandan Hicret (göç) etmeye karar verdikleri, Yesrib (Medine)
tarımla uğraşan bir kabileler konfederasyonuydu ve toprağı ortak
kullanıyorlardı. Ayrıca bazı kabileler Musevi olduğu gibi aralarında
yaşayan Hırıstiyanlar da bulunuyordu. Bu nedenlerden dolayı, sığınma
durumunda kalacakları bu topluma uygun değerler de geliştirmeliydiler.
Böylece "Kırklar"söylencelerinde günümüze kadar ulaşan (simgesel) bir
üzüm tanesini kırka bölmek ya da ezip şerbet yaparak, kırk kişinin
tatmasını sağlayacak bir bölüşümcülük ve birine neşter vurulunca
hepsinde aynı acıyı duyuracak, kan çikartacak kardeşlik ortamı oluşmuş
olan bu meclis Medine’ye taşinıp, daha da geliştirildi.
Medine’ye göç, tapınma yeri ve Kardeşlik tutma
Muhammed peygamber 622 yılında Medine’ye, 12’sini nakib (vekil) olarak
orada dini yayma hizmeti için gönderdiğinden Kırklar’dan 28’ine ek
olarak son birkaç yılda İslam’a yeni kazandırdklarıyla birlikte 70’in az
üzerinde Mekkeliyle göç etmişti. Burada ilk iş olarak tapınmalarını
yapmak ve her türlü toplumsal, ekonomik ve güvenlik sorunlarını konuşmak
için geniş bir avlu yaptırdı. Muhammed Mekke’den gelen tüm
müslümanlarla (muhacir), bir yıl önce gönderdiği 12 kişinin Medine’de
İslama çevirdigi yerlileri (ensar) burada kardeşleştirdi. ünlü "Medine
Vesikası"nın ikinci maddesiyle, tarihe mal olmuştur. Demek ki asıl
zorunlu, yani farz olan, yazıya geçirilmiş bulunan tapınma "kardeşlik"
tutmaktı. Bu kardeşlik, Medine toplumunun sosyo-ekonomik koşullarında,
tapınma törenlerinin bir parçası olarak, ortak çalisip, kazancı
ortaklaşa kullanmak temelinde ömür boyu ailecek sürdürülecek yol ve
inanç kardeşliğiydi. Ortodoks tarihçilerin "Muahat Akdi"(Kardeşlik
Anlaşması) adını verdikleri bu tören, Alevi toplu tapınması
GörgüCemi’nin en önemli kurumu Müsahipliğin kökenidir ve kesintisiz aynı
ilkeler bağlamında "ikrar verme, yola girme ya da yolkardeşi olma"
ritüelleriyle günümüze değin sürmüştür.
Muhammed Hamidullah kardeşlik uygulamasını şöyle anlatıyor:
"Mekkeli muhacirler için Hz. Peygamber bir genel toplantı tertipledi. Bu
toplantıda her çalisan, eli iş tutan Medineli Müslümanın (Ensar), bir
Mekkeli Müslümanı (Muhacir) ’kardeş edinmesi’ teklifinde bulundu (Muahat
Anlaşması). Buna göre iki tarafın aile mensupları, bu suretle ortaklaşa
çalisacak, kazanacaklar ve hatta öz kardeşler, yeğenler ve başka
akrabalar bertaraf etmek suretiyle birbirlerinin mirasçısı olacaklardı.
Bulunan bu çare, bu usül senelerce devam etmiş" [3]
Profesör olayı sadece bir "ekonomik çare"gibi gösterip, kardeşlik
tutmayı ilk Islam cemaatının toplu tapınmasının bir ögesi olduğunu
görmek istemiyor. Her ne hikmetse ortodoks İslam bilginleri, Muhammed
Peygamberin her önemli kararı ve eylemini Tanrı’dan aldığı ayetlere
bağlarken bu çok önemli ritüeli bir andlaşma maddesi olarak
değerlendiriyorlar. Neyse ki yazar, kardeşlik uygulamasının yıllarca
sürdüğü gerçeğini saklayamıyor. Bu ritüeller İslama giriş, aydınlatıcı
din kurucusunun huzurunda, ikrar verme/bağlanma/andiçme töreniydi ve de
biçim ve öz olarak Alevi-Bektaşi inancında uygulanan Musahipliğin ilk
örnegidir. Aynı zamanda bir çesit mal ve can ortaklığında güvenceye
alınmış, toplumsal ve ekonomik bağlamda kurumlaştırılmış olduğu kadar
inanç ve yol kardeşliğidir. Örnek olarak verilen Mekkeli ticaret adamı
Abdurrahman Avf ve Hattap oğlu Ömer ile kardeşleşen iki Medinelinin
içtenlikle benimseyip herşeylerini bölüşmeye hazır olduklarını
görmekteyiz. [4]
Bazı kaynaklarda farklı sayılar verilmesine rağmen, bilinen odur ki,
Muhammed Peygamber 13 yıllık Mekke döneminde İslama çevirebildigi 70’in
biraz üzerinde Mekkeli müslüman ile Medine’ye göç etmişti. Yine her iki
tarafta baba, oğul kardeş ve akrabaların bulunduğu Bedr savaşina katılan
müslüman erkek sayısının yetmiş olduğu bilinmektedir. Böyle olunca ilk
kardeşlik tutan muhacir ve ensar’dan müslüman sayısı 150 civarındaydı.
Bu ilk toplanma, "cem" olma (toplanma) yerinin adı cami değil, mescid
(secde edilen, niyaz yapılan yer) idi. Bu sırada küçük Kuba mescidinden
sonra daha geniş bir avluya sahip Medine mescidini yaptırmış ve ilk
geniş toplu tapınma kardeşlik ritüellerini, yani musahipliği burada
gerçekleştirmiş bulunuyor. Alevilerin tapınma yeri olan Cemevi, bu ilk
mescidin işlevlerini hala sürdürmektedir.
Muhammed’in Hakka yürümesiyle birlikte ikrarlarını bozan ve kendilerini
halife ilan edenler tarafından meclis dağıtıldı. üyelerinin bir kısmı
gaspçı yönetimin yanına geçti, Salman, Abu Zer, Kamber, Mikdad, Bilal
vb. sadık kalanlar ise sürgünden sürgüne uğrayarak yaşadılar. Fatima’yı
aynı yıl kaybeden Ali’ye ise 24 yıl boyunca tam bir gözaltı
yaşatılmıştı.
Gerek Kırklar Meclisini ve gerekse Muhammed’in Medine’de
gerçekleştirdiği inanç ve yol kardeşleri topluluğu uygulaması 9.yy.
ortalarına doğru ilk kez Basra’da "Temizlik Kardeşleri" (İkhvan-as Safa)
adıyla örneklendi. İmam Cafer’in oğlu İmam İsmail soyundan bir gizli
İmama bağlıydı bu gizli topluluk. Bir giriş töreniyle güvenilir,
sınanmış adaylar kardeşler topluluğuna kabul ediliyordu. Yaklaşik iki
kuşak boyunca süren bu topluluk, birisi geniş bir özet olmak üzere 53
Risale’den oluşturulmuş ve dönemin dünyasında bilinen tüm bilim ve
felsefeleri, din ve inançları hakkında ayrıntılı bilgiler içeren
dünyanın ilk ansiklopedisini hazırlayıp yayınlayarak kendi kendini
feshetti.
Temizlik Kardeşleri’nin öngördügü toplum tasarımı, ruhsal yaşamın,
cennette ölümsüzlesen sonsuzluk hedefi üzerine kurulmuş mükemmelliğe
ulaşması için tüm özellikleriyle cennetin nesnelleşmesi, dünyaya
taşinmasıdır. "Bunun için Dünyayı ve insanlığı bozulmaktan ve bozan
kuşaklardan (baş hedef Abbasiler olmak üzere tüm baskıcı
yönemtimlerden)kurtarmak gerekir". Ancak bu alanda başarılı olmak için
de "din ve inançlar konusunda bilinçli ve gerçek bilimleri özümsemis bu
alanlarda yetişmiş eğitimli, deneyim sahibi kardeşlere (İkhvan)
gereksinim vardır ve dinler, ancak mensubu topluluklarla karşilıklı
konuşup tartışmak ve yardımlaşmakla yüceltilebilir" (Ris. I.100, 140;
Ris. IV.126) "Devleti Maneviyya"adı verilen bu toplum tasarımı
Karmatiler tarafından 200 yıla yakın uygulanmış ve "eşitlik, özgürlük ve
paylaşimcı ve rızalık düzen içinde insanların birbirlerini incitmeden
yaşadıkları Rıza Kenti (Ütopyasi)"biçiminde Buyruk’ta yansıtılmıştır...
Ve ikrar verip musahip tutanlar, yol oğlu-yol evladı olurlar. Bu
bağlamda "Yola Giriş"ya da "İkinci Doğuş"Olarak Musahipliği tanımlayan
İlk yazılı kaynak ise erken (proto) İsmaililere dayanmaktadır. 879
yılında Güney Arabistan’a gönderilmiş ilk İsmaili daisi Mansur el Yemen
(ölm. 914) olarak bilinen İbn Havşab’ın, "Kitab al-alim wa’l-Ghulam
(Bilgin ve Ögrencisinin Kitabı)"adı altında yazdığı, İsmaili Aleviliğine
girişin ilkelerini belirleyen yapıtta yola girişi, "yeni bir isimle,
ikinci ya da yeniden doğuş"olarak tanımlandığını görüyoruz
Peygamberin Hakka yürümesiyle (Kırklar) Meclis düzeni ve
kardeşlik/Musahiplik esasına dayanan İslamın toplumcu yönetimi, bu
düzeni sürdürebilecek tek kişi Kırklar’ın başi olan Ali uzaklaştırılınca
toptan yıkıldı. İslam özünden koparılarak iktidardaki kabile ve
kişilerin çikarlarina hizmet eden din niteliğine sokuldu. Arkasından
baskıcı Hanedan imparatorluklarının yönetim dini oldu...
İslam tarihi boyunca tüm (heterodoks) Alevi inançlı halk hareketleri,
büyük başkaldırıların çogu (görünüşteki çikislari ne olursa olsun) bu
ilk ve gerçek İslamın yarattığı (sınıfsız)
toplumcu düzeninin özlemi ve uygulanması girişimleridir...
[1] Aktaran Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, “Three Times Salat or Du’a", www.ismaili.net )
[2] Yves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents, Alger, 1973, s.373)
[3] Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuğ, Resulullah Muhammed, 1992, s. 102-103
[4] Engineer, Asghar Ali, The Origin and Development of Islam 1988, s. 97, 99-105)
Kaynak:www.kizildelisultan.com
Tarikatlarda Vesile, Aracılık ve Tevessul - Abdulaziz Bayındır