Asala'dan sonra PKK oyunu |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() Bu senaristlerin en çok ilgi gören ve getirisi kendilerince beğenilen Ermeni oyunu henüz gösterimdeyken, aynı senaryoyu Kürt kimliğine bürünmüş oyuncularla sahneye koymak istemeleri de, ne kadar arsız, bir o kadar da azimli olduklarını göstermektedir. Ne yazık ki, bu oyunun tekerrürden ibaret olduğunu anlamamız çok geç oldu ve ikinci perdeyi izlemeye başladık bile. Peki sonuna kadar seyredecek miyiz, yoksa akılcı bir politikayla Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için el birliği ile mücadele mi edeceğiz? Maymun bile, aynı çomağı iki kez yutmaz. Türkiye Cumhuriyeti’ni, evinin arka bahçesi haline getiremeyen ve istedikleri rantı sağlayamayacaklarını anlayanlar, bölgedeki daha zayıf güçlere yönelmekle kalmayıp, bir yandan da zengin kaynaklarımızın yer aldığı Doğu ve G.Doğu’da kontrol edebilecekleri özerk bir oluşum için kolları sıvadılar. Bugün yalnızca Ermenistan’da değil, aynı zamanda diğer Kafkas ülkelerinde, Rusya’nın yanı sıra, önde gelen Avrupa ülkelerinin, ABD’nin ve tabi ki, İsrail’in ekonomik ve siyasi güç elde etmek istedikleri aşikardır. Bu ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, hatta parlamentolarında sözde soykırım iddiaları kabul edilmektedir. Ne yazık ki, tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde siyasi malzeme haline dönüştürülmüştür. Her ne kadar dünya kamuoyu kulaklarını tıkasa, gözlerini kapasa da; her türlü belge ile gözler önüne serilen Ermeni zulümlerini buraya taşımak istemiyorum, ancak tarih boyunca adeta köle muamelesi gören Ermenilerin, Türklerin insanca muamelesini görmüş ve dönemin her türlü imkanından yararlanmıi olmalarına rağmen neden bu nankörlük ve ihanet içerisinde yer aldıklarına da anlam veremiyorum. Üstelik, dönemin vatandaşlık imkanlarından gayri müslimler içerisinde en fazla yararlanmalarına ve uğraş alanlarında yükselmelerine imkan verilmesine, hatta devlet kademelerinde önemli mevkilere getirilmelerine rağmen ... Aynı sorunun ne yazık ki, Kürt ve Süryani unsurlarımız için de mantıklı bir açıklaması yok. Ama şu da bir gerçek ki, Osmanlı devletinin zayıflama döneminde Avrupa’nın her alanda müdahale etmesiyle Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamış, özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine yerleştirdikleri provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal, siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmıştır ve trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’dan İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir. Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir. Ne yazık ki, aynı senaryo 30 yılı aşkın bir süredir Kürt halkımıza oynatılmıştır. İzlenen strateji aynı olmakla beraber, Atatürk gibi kudretli ve ileri görüşlü bir liderin eksikliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı kaderi yaşamasını engelleyememiştir. Oysa ki Atatürk, bundan 83 yıl önce bugünleri görmüş ve gençler üzerinden tüm Türk milletini uyarmıştı. Lütfen, Gençliğe Hitabe’yi hatırlayalım ! Konuyu daha fazla dağıtmadan, yakın tarihimizdeki gelişmeleri çok yüzeysel olarak ele alacak olursak, ortaya şu şekilde özet bir tablo çıkmaktadır : → "Ermenilerin bir fikir ve bir bayrak altında toplanması, siyasi ortamın değerlendirilerek, 4-T stratejisinin son aşaması olan toprak taleplerine yönelinmesi" amacıyla, terör örgütü ASALA'nın da etkin rol oynadığı, “I. Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi”, 03-06 Eylül 1979 tarihlerinde Paris'te toplanmış ve Fransa'daki Ermeni ihtilâlci güçler üzerinde etkili olmuştur. → Lübnan/Sidon’da 8 Nisan 1980 tarihinde ortak bir basın toplantısı düzenleyen PKK ve ASALA, bu çakışlarının tepkiyle karşılanması üzerine ilişkilerini illegal alanda gizli olarak yürütme kararı aldılar. → PKK ile Ermeniler, 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl hafta olarak ilan ederek, “24 Nisan” tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak birlikte andılar. → Bunu takiben 09 Kasım 1980'de Türkiye'nin Strazburg Başkonsolosluğuna, 19 Kasım 1980'de ise, THY'nin Roma bürosuna yönelik saldırılar PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenildi. → Sevr'de 07-13 Temmuz 1985 tarihinde toplanan "III. Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi"nde ise, malum "Ermeni Anayasası" kabul edilmiştir. → 06-09 Ocak 1993 tarihlerinde ise, Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen toplantılarda Türkiye'yi yakından ilgilendiren önemli kararlar alınmıştır. Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu ve Ermeni parti yetkililerinin yanı sıra 150 civarında gencin katıldığı toplantılarda şu kararlar alınmıştır:
→ Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından "Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı" onur üyeliğine seçilmiştir. → Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur. → Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde 4 Haziran 1993 tarihinde bir toplantı yapılmıştır. Anlaşılacağı üzere, ASALA terör örgütünün işbirlikçisi ve stratejik ortağı PKK ve Kürt halkı üzerinden oynanan oyunda da; Tıpkı Lozan’da olduğu gibi, AB uyum yasaları çerçevesinde her türlü fedakarlığı göğüsleyen Türkiye’ye karşı bahanesi kalmayan dünya kamuoyu giderek PKK’yı sözde kınama durumuna gelmiştir. PKK terör örgütünün eylemleri, zaman zaman Avrupa’ya da sıçrayınca, Avrupalı destekçilerini de tedirgin etmeye başlamış ve bir sonraki aşamaya; yani tıpkı ASALA’nın yerini, siyasi işbirliği ve mücadeleye bırakması gibi, PKK’nın da siyasileştirilme zamanı gelmiştir. Bu bağlamda, PKK terör örgütü ile kanbağı bulunan ve Danimarka’dan yayın yapan Roj Tv’nin kapatılarak, yeni bir Tv (Muhtemelen İsveç’ten yapacak) üzerinden sözde temiz bir propaganda başlatılması da, AB hayalleri ile avutulan Türkiye’ye karşı bir iyi niyet göstergesi ve fedakarlıklarının karşılığı olarak gösterilmek istenmektadir. Sonrasında ise, malum “4-T” planının en önemli aşamasına; “TANIMA” aşamasına geçilerek, hiçbir zaman bölgede güçlenmesi arzulanmayan Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni bir darbe vurulması arzulanmaktadır. Ama sanmayın ki dış güçlerin oyunları burada bitecek. Bu oyun çok tuttuğu için seriye devam edilecektir. Bunun için yeni oyuncular da hazırdır. Ermeni ve Kürtlerden sonra, Süryaniler başrolü üstlenecektir. Ekonomik ve siyasi menfaatleri için sözde soykırım iddiaları ile yola çıkan bazı unsurlar çoktan repliklerini prova etmeye ve kendi vatandaşlarımızı ülkemize, halkımıza düşman etmeye başladılar bile. Bu aşamada yalnızca Ermenilerin değil, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı parçalamak isteyen İngilizlerin, Fransızların, Rusların propagandaları ve destekleri de halen sürmektedir. Rusya’nın, en eski dış politikasını oluşturan; İstanbul’u ele geçirerek sıcak denizlere inmek arzusundan vazgeçtiğini, Rusların Boğazlar ve/veya bölgedeki etkin güç ve geçiş köprüsü olan Türkiye üzerindeki etkinliğini arzulamayan Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin bu bağlamdaki siyasi ve ekonomik mücadelelerinden vazgeçtiklerini düşünmek yanlış olur. Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancını suistimal etmeyen herhesi saygı ile selamlıyorum. 14.11.2010 Tuğrul Bey |
Sonraki > |
---|