Esad neden kaybetti? |
![]() |
![]() |
![]() |
Suriye savaşı
üzerinden toplam 6 yıl geçti. Yüzbinlerce kişi öldü, milyonlarca kişi ülkesini
terk etti ve Suriye fiilen üçe bölünmüş durumda. Suriye ve Irak’ta yaşanan
paylaşım savaşı henüz bir sonuca varmamıştır, büyük güçler bölgede sıkı
pazarlığa girişmiştir. Geçen 6 yılın sonunda Esad’ın yenildiğini söylemek doğru bir tespit
olacaktır. Yenildi ama yerinde duruyor diyenler olacaktır. Doğrudur, ama
ülkesinin kuzeyi PKK’nın ve doğusu İşid’in
eline geçmiştir. Rusya’nın ve İran’ın desteği sayesinde iktidârda kalabilmiştir
ama ne var ki ülkesinin büyük çoğunluğunda hâkimiyeti kaybetmiştir.
Diyeceksiniz ki Esad’ın savaşı kaybetmiş olması haksız olduğu anlamı taşır mı? Hayır, kesinlikle bu görüşte değilim. Esad ülkesini sömürgeci güçlere karşı savunmuştur ve bunu yaparken Dünya’yı karşısına almış olması da cesâret işidir, tâktire şayandır. Esad’ın güçlü bir halk desteğine sahip olduğunu açıktır, böylesine güçlü halk desteğine rağmen başarısız olmasının önemli nedenlerinden biri sadece kendi halkına karşı savaşmamış olmasıdır. Esad’ın laik veya Nusayri kimliğine sâhip olmasını gerekçe gösteren binlerce Selefi terörist, insanları Suriye’ye cihata çağırmıştır.Nusayri olması ya da laik olması kötü birşey midir? Hayır kesinlikle değildir. İnanç özgürlüğüne inanan ve laik devlet yapısını savunan biri olarak böyle bir olgu beni kesinlikle rahatsız etmiyor. Ne var ki Dünya’da benim gibi düşünmeyen milyonlar bulunmaktadır. “Laik Baas Rejimi” , “Alevi Esad” , “Kafir Suriye Rejimi” , “Müslümanlar eziliyor” gibi yakıştırmanın Suriye savaşı başlamadan önce birçok ülkede yapıldığı unutulmamalıdır. Son 50 yıldır sömürgeci güçlerin, Müslüman ülkelerde örgütlediği Vahabi dini örgütlerin üyeleri için bu sözler bir nevi savaş sirenidir. Bu sözleri duyan binlerce “cihatçı” Dünya’nın dört yanında Suriye’ye akın akın toplanmıştır. Söylenilenlere göre 84 farklı ülkeden yüzbinin üzerinde kişi sözde cihat etmek için Suriye’ye akın etmiştir. Suriye hükümetine karşı direnişin başını çeken kimseler, bunlardır. Bu kimselerin oluşturduğu terör ortamı sayesinde de PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin Kuzey Suriye’de hâkimiyet kurduğu unutulmamalıdır. Bu tür cihât ya da direniş ilân edilen bölgelerde savaşa gelenlerin aylık maaş aldığı da bilinmektedir. İşid üyelerinin aylık 400 Dolar , PYD’nin ise 300 Dolar aldığı ulusal basına yansımıştır. Kendi ülkelerinde doktorların, mühendislerin kazandığı aylık ücreti alan bu teröristler, öldükleri zaman da Cennet’e gidecekleri umudu ile Esad’a karşı savaşmak için gönüllü olarak ülkelerinden ayrılmaktadırlar. Tabii ki sömürgeci güçler tarafından ülkeleri talan edilen, düşleri çalınan ve küçük yaşta kanla tanışmış milyonlarca Müslüman’ın olduğu gerçeği ortadır. Bu tür örgütlerin güçlenmesindeki ana sebeplerden birinin de, o ülkelerdeki sömürgeci saldırılar olduğunun altını çizmemiz gerekir. Hatta bu kitleye, Avrupa ülkelerinin kenar mahallerinde dışlanmış göçmen gençler de eklenebilir. Hani “biri yer biri bakar, kıyâmet bundan kopar” der ya bir atasözümüz. İşte birçok genci canavara dönüştüren gerekçelerin başında bu toplumcul altyapı gelmektedir. Olayın iktisâdi ya da toplumcul altyapısı bir yana, Suriye devleti bu savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. İç ve dış gelişmelere göre ülke siyâsetini güncelleyememiştir. 1990 sonrasında Sovyetlerin dağılması ardından sömürgecilik yeni tehdit olarak “İslam’ı” , yeni hedef olarak da “Müslüman coğrafyasını” kâbul etmiştir. Yeni düşmana karşı savaşın işaret fişeği ise 11 Eylül’de yakılmıştır. Bugün, Türk Devlet aklının, bu gelişmeleri doğru algıladığını görmekteyiz. Oluşan geçerli duruma karşı 2002 yılında erken seçime gidilmiş, daha dindar görünümlü ve Güneydoğu halkının da benimsediği bir hükümet iş başına getirilmiştir. 1.2.2017 Kürşat Yılmaz |
< Önceki | Sonraki > |
---|