Cumhuriyet'in herkesçe bilinen tanımı; Halkın kendi kendini yönetmesidir fakat bu dar anlamdaki tanımı olarak kabul görülmektedir.Geniş anlamda ise Cumhuriyet; Devlet şeklini ifade eder. Bu açıdan baktığımızda Cumhuriyet'in, bir kişi ya da zümreye değil, toplumun tümüne ait olduğu modeli ortaya çıkar. Cumhuriyet tanımının en özgün şekli budur fakat Mustafa Kemâl'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti rejiminin, Dünya üzerindeki tüm Cumhuriyet ile yönetilen ülkelerden farkı mevcuttur. Bu farklılık, Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel değerleri ele alınarak, Türk insanına göre yorumlanarak kurulduğu ve geliştirildiği ortaya çıkar.
Cumhuriyet'in Aleviler üzerindeki etkisine değinirsek, Alevilerin yüz yıllardır özlem duyduğu bir yönetim şekli olduğunu vurgulamak gerekir; yüz yıllardır baskı gören bir toplum, varlığı hiçe sayılan, hor görülen, inancı hiç bir zaman kabul görülmeyen bir toplum, elbet Cumhuriyet yönetimine gönülden destek verecektir. Bugün sesimizi çıkarabiliyorsak, kimliğimizi dile getirebiliyorsak mutlak Cumhuriyet yönetimi nedeniyledir. Çünkü; Cumhuriyet, herkese eşit hak ve adaleti sunar. Anayasamızın 10. maddesinde bu eşitliği görebiliyoruz.
Madde 10.Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
10. maddeden ziyâde anayasamızın tümü Cumhuriyetin niteliğini ortaya koymaktadır. Milli mücadele tarihinde Mustafa Kemâl'in Sivas kongresi dönüşü, 23 Aralık 1919 yılında Hacı Bektaş kasabasındaki Hacı Bektaş-ı Veli dergahını ziyareti, Alevi- Bektaşi inanç sahipleri açısından büyük önem arz etmektedir ki, bunu da memleketimizin kurtuluşunda ve Cumhuriyetemizin ilanında, az önce yüz yıllardır hor görülen, ayıplanan, hiçe sayılan toplum gözüyle bakıldığını belirttiğimiz Alevi ve Bektaşi'lerin büyük pay sahibi olduklarını, Mustafa Kemâl'e en büyük destekleri verenlerin arasında Alevi ve Bektaşi'lerinde olduğunu kimse inkâr edemez...
23 Aralık 1919 yılında, Mustafa Kemâl'in Alevi ve Bektaşilerden destek almak amacıyla geldiği Cemallettin Çelebi ve Niyazi Baba ile görüştüğü, Mustafa Kemâl ve heyeti Hacı Bektaş dergahında bir gün kaldığı, bu bir gün içerisinde Dergahı gezdiği, Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi ve diğer önemli yerlerin ziyaret edildiği, Dergahta Atatürk, Cemalettin Efendi, Salih Niyazi Baba ve diğer ileri gelenlerle özel bir toplantı yapıldığı bilinmektedir. Bu toplantıda bağımsızlık savaşı konuşulmuştur. Hacıbektaş görüşmesinde en ilginç konuşmayı sonradan Veliyettin Çelebi şöyle aktarmıştır; " Çelebi Cemalettin Efendi, Mustafa Kemal Paşa'ya 'Paşa Hazretleri cesaretli ve basiretli idarenizde Türk Milletinin düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Yüce Allah'ın milletimize müyesser edeceği zaferden sonra Cumhuriyet ilanı düşünüyor musunuz? Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine "O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak kaydıyla, evet Çelebi Efendi Hazretleri " diye yanıtlıyor... Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba'nın araştırmalarında ise, bu görüşme sonrasında Mustafa Kemâl'in Hacı Bektaş'tan memnuniyetle ayrıldığını, ayrılırken Dergahta ne kadar yatak, battaniye, şilte, vb. eşya ve ambarda ne kadar zahire varsa Mustafa Kemâl'in gözü önünde vasıtalara yüklenerek, o'nun istediği yere gönderilmiş. Hatta o güne kadar Dergahta biriken, Dergah gelirlerinden 1800 sarı lira bizzat Mustafa Kemâl'e verildiğini belirtiyor...
Görülüyor ki, Alevi ve Bektaşilerin Milli Mücadele döneminde Maddi ve manevi destekleri açıkca ortadır. Bu destek Cumhuriyetin resmen ilan edileceği dönemlerde de sürdüğünü, bunun asli kanıtını ise, Cemallettin Çelebi'nin 1921 yılında vefatından sonra yerine geçen kardeşi, Veliyettin Çelebi'nin 2. dönem milletvekili seçimi için, 25 Nisan 1923 tarihli bildirisinde ortaya koymuştur. Bu bildiride geçen sözlere hepinizin dikkatini çekmek isterim;
“Anadolu’da bulunan ceddim Hacı Bektaş Velî hazretlerine samimi muhabbeti bulunan bütün sevenlerimize ve bizden yana olanlara duyurulur ki... Bu milleti yeniden yaratarak bağımsızlığımızı sağlayan; varlığı bütün İslâm dünyasına onur kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi, Gazi namlı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin yayınladıkları bildirge tümünüzce bilinmektedir. Gazi Paşa’nın, vatanın yücelmesi ve yükselmesi konusundaki her arzusunu yerine getirmek, bizlere en birinci görevdir. Milletimizi kurtaracak mutluluğumuzu sağlayacak, onun koruyucu düşünceleridir. Bunu inkâr edenlerin bizimle asla ilişkisi, ilgisi yoktur. Yüce tarikatımızın bütün üyelerine , Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’nin gösterdiği adaylardan başkalarına oy vermemelerini , vatanımızın kurtarılmasının ancak bu yolla gerçekleştirilebileceğini sizlere bütün önemiyle tavsiye ederim.
Hacıbektaş Çelebisi Veliyettin.” . Yayınlanan bu bildiri üzerine Mustafa Kemâl şu sözleri telgraf olarak göndermiştir;
“Çelebi Veliyettin Efendi Hazretlerine, Yayınlamış bulunduğunuz, insanlarımıza doğru yolu gösteren koruyucu bildirgenizin suretini okudum. Ulusal zenginliğin doğmasına yardımcı olacak girişiminiz ve çalışmalarınız için, doğru yolu gösteren zatınıza saygılar sunarım. Söz konusu bildirgenin basılması ve her yana dağıtılması konusunda haber bekliyorum. Vatanın ve halkın mutluluğu için hizmet etmeyi kendilerine ülkü edinenler; Tanrı’nın sevabını kazanırlar ve sonsuza değin mutlu olurlar; efendim.
Gazi Mustafa Kemal”
Kutlu vatan'ın bağımsızlığı için çalışan Alevi ve Bektaşiler, Cumhuriyet'in resmen ilân edileceği günlere yaklaşırken, kurulan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Alevi Bektaşi ileri gelenlerinden seçilen Milletvekillerinin olduğu ve Cumhuriyet'in temelinde, İlk meclise seçilen Alevi ve Bektaşi önde gelenlerininde katkıları olduğu görülüyor; Tunceli Ferhatuşağı aşiretinden Diyap ağa, Şeyh Hasan aşireti reisi Hasan Hayri Bey, Abbasuşağı aşireti reisi Girlevikli Hüseyin Bey, Denizli'den Bektaşi babası Hüseyin Mazlum baba, Kars'tan Garip Musa ocağı'ndan Pirzade Fahrettin bey örnek olarak gösterilebilir.
Cumhuriyetimizin 85. yılında da Alevi- Bektaşi inanç sahipleri, Mustafa Kemâl'e ve o'nun kurduğu Cumhuriyet'e aynı desteği, bahsettiğimiz olaylar kadar özverili şekilde, can-ı gönülden vermektedir. Zaten, günümüzde de Cumhuriyet'in niteliklerinden sayılan lâiklik anlayışını sürekli vurgulamamız, eşitlikten söz etmemiz ve bunların aksini hissetiğimiz anda demokratik hakkımız olan tepkimizi sunmaktayız. Bugün Cumhuriyete verilecek en büyük desteğin, ulu önderimiz Mustafa Kemâl Atatürk'ü anlayarak, işaret ettiği sözler ve uyarılar doğrultusunda hareket ederek sağlamaktayız, o'nun sağladığı tüm değerleri yaşatmakta ve yükseltmekteyiz.
Sözlerime son verirken yine Ulu önder Mustafa Kemâl'in bir sözü ile bitirmek istiyorum; "Gelecek nesillerin, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilânı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye’nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tespitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir. Onlar, kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın, halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına imkân kalmayacak surette muhafazasını mecburî kılan bir devlet şeklinde, cumhuriyet idaresi ilân olunsa bile, onu yaşatmak mümkün değildir."
TÜRK'ÇE 28 Ekim 2008
İlgili Altbölümler :
|