Bundan tam otuz dokuz yıl önce Hüseyin Nihâl Atsız, Ötüken dergisinde, Konya’da bir okulda yaşanan hadise sonrası “Bozkurt Korkusu” başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Konuyu kısaca özetleyecek olursak; 1972 yılında Selçuk Eğitim enstitüsünde 300’ü aşkın genç, Bozkurt rozeti takarak okula geliyor ve okul müdürü Yusuf Ziya Beyzadeoğlu bu öğrencileri Bozkurt rozeti taktıkları için disiplin kuruluna verip, okula Bozkurt rozeti ile gelinmesini yasaklıyor. Atsız ise bu durumların üzerine Bozkurt’un milli önemini vurguluyor.
Ana’m anlatırdı, ninemden dinlerdim, kitapardan okurdum; eski Türk kadınları o kadar şanlıdır ki, kâh cephede görürsün, kâh evinde...Bakarsın ki, Cepheye kurşun taşır ya da cepheden kurşun atar...Evinde yara sarar, çocuk bakar...Vatan'ı evlat bilir de, toprağına bastırmaz gâvur ayağını...Namus bilir de vatanı, bırakmaz yalnız er'ini, yiğidini...
Güneydoğu’da bulunan bu toplu mezarlar neticesinde bazı yazarlar tarafından milletin hafızasına kazınmak istenen; güneydoğu’da bulunan toplu mezarlar demek, askerin faili olduğu toplu katliamlar, suçsuz yere öldürülen masum insanlar demektir anlamına gelen yazılar vurgulanıyor. Türk silahlı kuvvetlerini topla, tüfekle etkisiz hale getiremeyeceğini bilen dış güçler, Türk basınında bazı kalemleri dolaylı ya da direkt olarak satın alarak TSK’yı kalbinden vurmaya çalışıyor, haysiyetini, gururunu ayaklar altına almaya çalışarak, iftiralar ile etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Bunun somut örneklerinide bilhassa 2007 yılından beri görmekteyiz. Asıl amaç ise; etkisiz, güçsüz bir Türkiye!
Risale-i Nur’un doğruluğuna ve değerine, Allah Kur’an-ı Kerim’de; Peygamber Aleyhisselam Hadis-i Şerifinde ; Hazreti Ali Efendimiz ve birçok ulema kasidelerinde, kitaplarında “imza basmış”lardır.(Çeşitli risalelerde bu iddia aynen yer alıyor. Yeri geldikçe örnekler verilecek.)
Hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti, gerek jeopolitik ve stratejik konumundan dolayı, gerek ise, sahip olduğu zengin erk kaynaklarından ve bölgedeki doğal erk kaynaklarının kesiştiği güzergahın denetimini elinde tutmasından dolayı, tarih boyunca çeşitli entrikalara maruz kalmıştır. Malum güçler bu kirli tezgahlar (entrikalar) kapsamında zaman zaman siyasi ve iktisadi arenada bizzat başrolde görülürken, çoğu zaman perde arkasından replik okumuştur.
30 Yıl Önce Bir İşçi, Öğretmen ailesi - 30 yıl Sonra Bir İşçi Öğretmen Ailesi.
Sene 1979 köyden şehire gelmiş binbir zorluklarla okuyup biri Fen Bilgisi öğretmeni olmuş, diğeri tekniker olmuş bir bayanla bir erkek evlenmişler.Bu çiftten bayan olanı kadrolu öğretmen olarak atanır, diğer ise şehrindeki sigara fabrikasında işçi olarak göreve başlar.
22 Göçay 2010 tarihindeki,hain saldırıda şehit düşen 4 asker ve asker kızı Buse Sarıyağ’ın anısına
Timsah Gözyaşları 2
Yine, yaşamlarının en taze baharlarında kırılıp dökülen tazecik filizler! Yine, ateş düştüğü yeri yaktı. Yine, milletçe yanan yüreklerin ağıtlarına tek seslilikle yanık ezgiler. Ve yine bu körpecik filizlerin şehadetinden siyasi pay uman, reyting (izlenme oranı) peşinde koşan, ne olduğu tescilli hainlerin salyalı ağızları ve “sonuçta hayat devam ediyor” demeyi alışkanlık haline getiren aymazların timsah gözyaşları!
Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolunun açılması ile TSK’ne sızmaya çalışan Cumhuriyet düşmanları yüreklenmiştir. Bunun dışında dikkate alınması gereken bir başka konu ise Ergenekon, Poyrazköy, Kafes , Balyoz , Karagahevleri ve Erzincan gibi soruşturmalarla değerli, milli devlet ilkelerine bağlı yaklaşık 300 Atatürkçü askerin terfilerinin önünün kesilmesidir.
25 Nisan 2010 tarihinde oylamaya sunulan Anayasa’nın 12.maddesi nin değişmesi ile Yüksek Askeri Şura kararlarına sivil mahkeme yolu açılmıştır. Geniş toplumsal uzlaşma ile kabuledilemesi gereken anayasa değişikliği, Akp’nin yangından mal kaçırırcasına alel acele yapılmaktadır. Bir sonraki seçimde iktidarda kalamayacağı belli olan Akp, kendisini Yüce Divan’dan kurtarmak ve Yüksek Yargı ile Ordu’ya sızmak isteyenler için son hamlesini yapmıştır.
Kültür, bir milletin gelişmesinde rol oynayan ve o millete özgü hareketlerin (Edebiyat, sanat, güzel sanatlar, bilim, sosyal yaşam v.s.) tümüdür. Etnik olarak saf bir ırk ve millet olmamasına rağmen, yalnızca T.C. sınırları içerisinde yaşayanları değil, yurt dışındaki bir çok milleti de Türk yapan güç, ortak kültür özelliklerinden başka ne olabilir? İşte bu güç (Ortak kültür) Türk milletini tarih boyunca bir arada ve kudretli tutmuştur, işte bu güç islamiyetten önce Çin’e, Selçuklu devrinde Haçlılar Seferlerine ve Osmanlı’nın son dönemlerinde Avrupa ülkelerine karşı, Türk milletinin birliğini sağlamış ve nihai olarak Türk Birliği’ni sağlayacaktır.
Urmiye Gölünün kurutulması, bölgenin doğasını ve birçok canlıyı yokettiği gibi yöre halkını da göçe zorlamaktadır. Bu konuda Dünya kamuoyu uyarılmalıdır.
Aslında herşey apaçık ortada. Kıbrıs meselesini çözeceğiz diyenler hala var olan gerçekleri görmezden gelerek ille de birleşik Kıbrıs oluşturacağız diyorlar. Kulaklarını güneyde cereyan eden siyasi ve dini statüdeki zatların tutumlarına tıkamışlar “Kıbrıs’ta barış engellenemez” diyorlar. Bir anlamda söylenen söz Doğru! Kıbrıs’ta barış engellenemez! Kıbrıs’taki huzur ve sukunet ortamını biz Kıbrıs Türkleri TSK’nın güvencesinden alarak tekrar Rumların ve batı dünyasının kucağına atamayız! Bu nedenle Kıbrıs’ta var olan barış ortamını yeniden birleşik Kıbrıs diyerek sizlere emanet edemeyiz!
Bilgibağda dolanan ve “Türkiye’de Türk yok” veya “Anadolu’da Türk yok” adlı "spam" türü iletilere siz de rast gelmişsinizdir. Öyle birkaç satır veya paragraf değil, bayağı sayfalarca bilgi olan bu başlıklar insana sanki akademik bir yazı veya bir çalışma gibi geliyor, resimler, haritalar ve sözüm ona tarihi veya etimolojik bilgiler ile bayağı detaylı bir şey sanıyorsunuz. İşin aslını okumaya başlayınca anlıyorsunuz. Zira az-biraz tarih ve yine az-biraz etimoloji bilginiz bile size bu bilgilerin sokak dili ile “sıkmasyon” olduğunu gösteriyor. Bazen bu komik iddialara üşenmeden birkaç kere cevap yazdım ama başlığı açanların dönüp benim yazdıklarıma cevap veremediğini gördüm. Tabi önceden hazırlanmış bir metni belki de hiç okumadan binlerce siteye yayan bu şahısların cevap vermesini beklemek de benim hatam. İşin aslı yazının sonunda kaynakça olarak verilen yere baktığınızda ortaya çıkıyor. Keşke hiç okumadan oraya baksaymışım zaten okumazdım diyorsunuz.
Bugün (18 Mart 2010) Çanakkale Zaferi’nin 95. yıl dönümü ve “Şehitler Günü”dür. Bu vesileyle ATATÜRK’ü ve silah arkadaşlarını bir kez daha saygı ile anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Said Kürdi’nin (Said Nursi) şakirtleri olan Nurcuların, Kürtçülük yönü hakkında çok bahsedilmiştir. Nurculuğun bir kolu olan Fethullahçılar, genel itibariyle bu yönlerini açığa vurmaz;toplumda vatan millet ve bayrak gösterisi yaparlardı.Bu yöntemleri sayesinde birçok Türk gencini yanlarına çekerek pasifize(etkisizleştirme) etmeyi başarmışlar, Kürtçülüğün bayraktarlığını yapan mankurtlar olarak devşirmişlerdir.
Son zamanlarda bu soysuz Liboş takımının tamamı, adeta birbiriyle yarışırcasına, Kürt Açılımından, Kürt sorununun cesur adamların cesurca tartışmaya başlamaları ile çözüme kavuşacağından, artık bu konunun gündeme alınmasından, T.C. ‘ yi her zaman ve her yerde karalayan DTP’ lilerle masaya oturulmasından, hatta bir parmağı ile burnunu öbür eli ile karnını karıştıran bölücübaşı , katil teröristle görüşülmesinden, yurdumuzda akan kanın ve harcanan milyar dolarlarının son bulmasından vs. vs. söz etmeye, bunları yazmaya ve konuşmaya başladılar.
Doğu Türkistan’da 1949’dan beri süregelen resmi Çin işgalinin boyutları tarihin en büyük soykırımlarından birine doğru ilerlemektedir. 1949 yılında, Doğu Türkistan hükümetinin suikastla ortadan kaldırılıp, Çin tarafından işgal edilmesinin ardından, Doğu Türkistan’ı Çinlileştirme çalışmaları başlamış, Doğu Türkistan’ın yer altı zenginliklerine el konulmuştur. Çin, Nükleer denemelerini bu topraklarda yaparken, Doğu Türkistan’ın uranyum, altın ve petrol kaynaklarını sömürmektedir. Çin bölgelerindeki mahkumları Doğu Türkistan’a yerleşmeleri karşılığında serbest bırakan Çin hükümeti, bölgede nufüs dengesini bozan faşist uygulamalara imza atmaktadır. Başkent Urumçi’ye sadece son bir yılda 2 milyon Çinli yerleştirilmiş, 4000 yıllık Türk uygarlık beşiğinde Türkler azınlık konumuna düşürülmüştür.
Sekülarizm, laisizm, jakobenizm gibi laiklik kavramları içerisinde boğulmaktansa meseleyi ‘Türkiye’de Laiklik’ olarak ele almak çok daha yerinde olur. Madem ki laiklik çok geniş bir kavram ve ‘nereye çekilirse oraya uzuyor’ o zaman temeli milli mücadele yıllarında atılan Atatürk’ün laiklik anlayışını kabul etmeliyiz. Zaten Türkiye’de yaşıyorsak ne Fıransa’daki ne de ABD’deki laiklik bizi hiç mi hiç ilgilendirmez. ’Laik olunmadan milliyetçi olunmaz’ savını desteleyen en önemli nokta burasıdır.
Batı sömürgeciliğinin Ortadoğu ve Asya’da hâkim olabilmesinin yolu Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı. Bu amaçlarına yaptıkları oryantalist çalışmalar sonrasında ortaya çıkarılan farklılıkların kaşınması yoluyla ulaştılar. Ancak Osmanlı’nın mikro milliyetçilikle parçalanmasının ardından Batı sömürgeciliği erk kaynakları üzerinde tam hâkimiyetini kurabilmiştir.
Osmanlı'nın Çöküşündeki Önemli Bir Neden ve Günümüz
Osmanlı’nın gerileme ve çöküşü üzerinde çok neden öne sürülür. Bu fikirlerin bir çoğu tamamen veya kısmen doğrudur zaten büyük devletlerin çöküşünü bir sonuca bağlamak doğru olmaz. Öne sürülen nedenlerden çok önemli bir tanesi vardır ki üzerinde pek durulmaz, durulması da istenilmez. Osmanlı’nın asli unsuru olan Türklüğü geriye itmesi gerilemesinin başlangıcı olmuştur.
Göktürkler, metinlerde görüldüğü üzere “Teñri” (Tanrı) adı verdikleri tek bir yaratıcıya inanırlar ve Töreyi (Törü) Tañrıya bağlılık içersinde, “ebedî düzen”i kurmak amacıyla tutarlardı. Töre, eñ özet tanımla Türk yaşantısını düzenleyen yasalar bütünü demektir. Bunuñ içerisinde, devlet teşkilatlanma âdâbından aile birimine kadar her nesne, disiplinli bir düzenleme halinde yer alırdı. Zorlu bir coğrafyada Türkleri ayakta tutacak olan Türk normları, biñlerce yıllık birikimiñ verdiği tecrübe ve olgunluk ile töre’niñ öñemli bir kısmını ortaya koymuştu
Türkiye’de son 3 yıldır koparılan yaygara ve karşı devrim niteliği taşıyan Ümraniye(Ergenekon) operasyonu üzerine oluşturulan bilgi kirliliği öyle bir noktaya ulaşmıştır ki ak olana kara , kara olana ak denilmektedir.
Türk halkının emekleri ile kurulmuş , vergileri ile ayakta duran resmi TV kanalı TRT’nin siyasileşmesini ve AKP’nin Fethullahçı kanadının gayrı resmi yayın organına dönüşümünü üzülerek gözlemlemekteyiz. Fethullah sevgisi ile övünen Hakan Şükür’e haftada 3 saatlik yorumculuk karşılığında 70 milyar ödeyen TRT ; şimdi de Türkiye’ye girmesi yasaklı olan Şivan Perver adlı kürtçü sanatçıya izlence yapmasını teklif etmiştir. Bizim paralarımızla bu bölücü zengin edilemez!!!
Bu kabuledilmez alçakça teklif karşısında sessiz kalmayınız. TRT’ye kınama iletisi gönderiniz.
13 Ekim akşamı yayınlanan Siyaset Meydanı izlencesinde Korkut Özal , Türk tarihi açısından ihanetin boyutunu gösteren çok çarpıcı bir açıklamada bulundu. Türkoğlu tarihin bu olaylarını özenle belleklerine kazımalıdır. Korkut Özal , ağabeyi Turgut Özal’ın Türkiye adını değiştirmeyi arzu ettiğini açıklamıştır. Korkut Özal , ağabeyinin Cumhurbaşkan’ı iken kendisi ile yaptığı özel sohbette kendisine Türkiye Devleti adının Anadolu Devleti olarak değiştirilmesi gerektiğinden , böylece kapsayıcı bir devlet olacağından bahsetmiştir. Korkut Özal, konuşmasına ağabeyinin Kürt sorunu için somut adımlar attığı için öldürüldüğü iddia ederek konuşmasına devam etti. Turgut Özal’ın bu fikirlerini, her hangi bir ortamda söylenmiş siyasi söylem olmanın ötesinde kardeşi ile yapılmış dost sohbetinde söylemiş olması, yaşanan olayın vehametini açıkça ortaya koymuştur. Çünkü içtenlikle yapılan bu kardeş sohbeti Cumhurbaşkan’ının gerçek görüşlerine işaret etmektedir.
Haniflik, Hz.İbrahim peygamber aracılığıyla indirilen dindir. Aynen Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve son Peygamberimiz Hz. Muhammed’e(s.a.v) indirilen din gibi. Son dönemde Haniflik dini tarihin tozlu raflarından indirilip yeniden insanların önüne konulmaya çalışılıyor.
Toronto radyosundan Richard Syrett ve yazar Leo Zagami yaptığı açıklamalarda Obama’nın 32.derece mason olduğunu belirtip ve İllumunatu bağlantısından bahsetmiştir.
ABD’de seçimler yapıldı. ABD halkı büyük güç merkezinin yarattığı evsizlik-işsizlik korkusu pompalanarak Obama’yı Başkan seçti. Durum açıklığa kavuşmuştur. Güç merkezi kötü polisi geri çekip iyi polis olanı istemiştir. Dünya bakımından tehlike iki kat büyümüştür.