Avrasya uzmanı bazı araştırmacı ve akademisyenler, Uzakdoğuya yönelen para yoğunluğunu görünce dünyanın yeni süper gücü diye ÇİN'i selamlamaya başladılar.Şangay Beşlisini ve Rusya'yı ittifak eden Avrasyacı dost güçler olarak gördüler.İyi ama;Çin ve ABD kölelik anlaşması yaptılar.Dünyanın üretim üssü Çin'dir.Yeni yüzyılda Çin köle gibi çalıştırılan işçilerin neredeyse boğaz tokluğuna olan maliyet giderleriyle tüm dünya finans gücünün yönettiği üretimin üssü durumuna geldi.Büyük ölçekli şirketlerin Çin ile olan anlaşmalarını ABD yi de yöneten güç merkezi yürütüyor.
1- DÜNYADA DURUM 2- BÖLGEDE DURUM 3. TÜRKİYE’DE DURUM 1. DÜNYADA DURUM 19.yy ‘a damgasını vuran sanayileşme ve Milli Devlet fikri sermayenin üst aşaması olan Emperyalist dönemle birlikte 1900 yılı başlarından itibaren devletlerini yeniden ve yeniden paylaşım ve Pazar kavgasına sürükledi. Emperyalist ekonominin harap ettiği ülkelerde açlık, salgın hastalık, toplu göç, ulusal onursuzluk gibi felaketlere uğrayan insanlık , bu kere komünizm denilen illetin deneme tahtası olmaya adaydı. Eşitsiz gelişme zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumu derinleştirmiş 8 saatlik işgünü için verilen mücadeleler bile bir çırpıda komünist ideolojinin propagandasına maya olmuştur. Emperyalizm karşısında onurları kırılan Rus işçileri ve köylüleri yeni moda ideolojinin savaş karşıtı söylemleriyle hayat bulmuşlardır. Emperyalist savaşa karşı Enternasyonalizm bayrağını açmışlar, bu uğurda tüm dünya işçilerinin yoğun çabalarıyla SSCB’yi kurmuşlardır. Karl Marks’ın Kapitalizmin en çok geliştiği Almanya ve İngiltere’de Kömünist devrim yapılabileceği şeklindeki ideolojisi, Siyasi Parti öncülüğünde bir sıra devrimden sonra geri kalmış ülkelerde de Komünizmin kurulabileceği şeklinde ve Leninizm olarak ortaya çıkmıştır. Savaş, yokluk, kıtlık, göçler yaşamış, onursuz bırakılmış uluslar başka da bir seçenek bulamayınca ve biraz da SSCB ordularının Alman faşizmini yıkmak için bu ülkelere girmesiyle bir anda sosyalizm deneyiminin kobayları olmuşlardır. Bu ideolojinin sonraki 50 yıl boyunca en büyük ilham kaynağı Alman faşizmine karşı verilen mücadele olmuştur. Amerika Hollyvood ile,Moskova ise ; yazılı basın, tiyatro,şiir,resim, sinema gibi sanatın her alanında insanların yaşam savaşlarını farklı amaçlar için propaganda malzemesi olarak kullanmışlardır. Soğuk savaş denen şey giderek emperyalistleşen SSCB ile Amerika arasındaki süper güçler mücadelesinin işte bu türden kirli görüntüsüdür. İnsanlık önceki kuşakların acılarından öyle bir senteze vardı ki ; önce Beyaz Saray dünyada istediği gibi at oynatamaz olmuş, ardından SSCB uyduları çatırdayarak çökmüşlerdir. Gelecekte olacak olan şey ise ; Milli kimliğini yitirmiş ticari merkezler halinde güç merkezlerinin oluşmasıdır. Milletler yozlaşmakta , milli değerler çiğnenmekte, her şey güç merkezlerinin masasına konulup uluslara yeni roller yazılmaktadır. Medyayı kontrol eden güç merkezlerinin amacı ulusları teslim almaktır. Koydukları sisteme kayıtsız şartsız uymalarını istemektedirler. Tepki olarak da Enternasyonalizm rüyası bu defa kökten dincilik olarak tezahür etmekte ve uluslar yeniden zayıf düşürülmeye çalışılmaktadır.Vatikan yakında yayınladığı yeni yıl görüşleriyle Hristiyanlığı öne çıkaran çalışmalar içerisindedir.Ruhları temizleyen manevi inanc bireysel olmaktan çıkmıştır. İnsanın yaratıcısı ile olan bağı yerine cemaatin hissiyatına yönelik uydurma yazı ve yorumlar insanlara dayatılmaktadır. İnsanlık ,bireyin dini hak ve görevlerini terk eden kökten dinciliğin yaratacağı hayal kırıklığını şimdiden görebilse ; temiz inançlarıyla dini ve vicdanı ile yeniden baş başa yaşayıp gidecektir.En büyük Güç merkezi konumundaki ülkenin aynı zamanda judaist-christian-muslım dialogculuğunu ve giderek birliğini öngörmesi nasıl açıklanabilir ?BOP olarak bölgemize dayatılan öngörünün adı küreselleşmedir.Eskinin katı amerikan karşıtı köktendincileri ve komünistlerinin önemli bir bölümü milliliğe karşıt olarak enternasyonalizm bayrağının yerel aktörleri olabildilerse sorunun cevabı ortada demektir. 1.A- DÜNYADA GELİŞME BELİRLİ BİR ÇİZGİDE Mİ OLUYOR ? Bu soruya verilecek yanıt tekdüze olmamalıdır. İki kamp iki bakış açısı ya da orta yol... Önyargı ve siyasi propaganda ürünü olan bu değerlendirmeler terk edilmelidir. Aynı şekilde tekli değerlendirme de terk edilmelidir. Dünyadaki gelişmeyi anlatacak kilit kelime devinimdir. İlk çağlardan bu yana ticaretin gelişmesinin ulaştığı en yüksek sonuç sermayenin hakimiyeti değil ticaretin merkezileşmesidir. Finansman sağlanması ve ürün pazarlaması denebilecek merkezileşme ; güç merkezleri,bölge güçleri ve vagona yetişmeye çalışan diğer ülkelerden oluşmaktadır. Finansman odakları devletler değil; bireyler, şirketler, konsorsiyumlar olmaktadır. Merkezileşmeyi yaratan güç üretim araçlarını ellerinde bulunduranlar değil teknolojik gelişmeyi uygulayanlar ve yaratanlardır. Belirleyici olan teknolojik imkanlar ve bilgi birikimidir. Para ya da sermaye değişimin ve gücün sembolüdür. Para ve sermaye kendisine uygun limanlar bulmakta koruma ve baskı altına alma eğiliminden uzaklaşmaktadır. Ticarete konu olan şey; ürünlerin pazarlaması ile birlikte çok hızla gerçekleştiği için hatta zamanla yarışıldığı için çoğu kere kiralanması veya iletişim olanakları sayesinde sonsuz derecede el değiştirebilecek piyasa imkanları yaratılmasıdır. Bu girişten sonra verilecek yanıt; hayır ! gelişim belirli bir çizgide olmamaktadır. Bu gelişimi ifade edecek kilit kelime devinim ve yoğunlaşmadır. Toplumsal hayat düz bir çizgide değil spiral – helozon yoğunlaşma şeklindedir. Kimi toplumlar uzun çaba sonucu ulaştıkları düzeyin bir anda gerisine düşerek başa dönme riskinin her zaman olduğunu gösterdiler. On yıl boyunca istikrarlı bir yapı gösteren ekonomik yapılar gelişimi yakalayamadıkları anda on yıl önceki ekonomik ve sosyal yapılarıyla yüz yüze kaldılar. Spiral –Helozon gelişme eğrileri üzerinde ısrarlı analizler, birbiriyle kesişen teğetler ,doyma noktaları, yükselme eğilimleri bulmaya çalışan çabalar , dikey – yatay grafikli eskimiş öğretileri ezip geçtiler. Karmaşık problemleri çözme teknikleri öğrenenler ,iki bilinmeyenli denklemi öğrendiğinde çok karmaşık duygulara kapılan utangaç ve kendine güveni olmayanların hataları ile ilgilenip zaman harcamadılar. Dünya üzerindeki toplumların medeniyet yarışı işte böyle bir seyir ve yarış halindedir. Milletlerin varlığı ve devamlılığı ile ilgili sorunun özü gelişimi nasıl gördüğü ile ilgilidir. Kısacası birileri bilgi – iletişim teknolojisini yaratır ve satar, diğeri en son teknolojiyi almakla ve kullanmakla öğünür. Sonuçta ikisi de söz konusu teknolojiyi kullanacaktır. Ne var ki ; ikincinin teknoloji alıp kullanması, imkanları ile sınırlı olduğu halde ,birincinin bilgi birikimi ve yaratıcılığı teknoloji kullanımının sürekliliğinin de olanaklarını yaratır. Devinim-yoğunlaşma gerçekliktir. Helezon-spiral ilerleme sürecinde tarih yazımı devam etmektedir. 1.B- DÜNYA SERMAYE NİN BASKISI ALTINDA MI ? Sermayenin belirli ellerde birikeceği şeklinde 20. yy başlarında kabul gören anlayış ; savunulması gereken sermaye mağduru emekçi sınıfları örgütleyen popülist bir sınıf yarattı. Sendika örgütleri olarak ortaya çıkan bu yeni sınıf aslında yatıştırıcı ilaç gibi emekçi yığınları sakinleştirdi. Serbest rekabet ortamının dünya üzerinde yarattığı yeni fırtınalar sonucunda ; ağırlıkta olan anlayış, gruplaşan işkolları düzeyinde işçi dayanışması değil ,birbiri ile rekabet eden yeni tip işletmelerin , sendikaları ezip geçen birlikte yönetim-toplam kalite-rekabet düzeni olmuştur. Köşe başlarında dayanışma adı altında kurulup muazzam servetler edindikten sonra,zamanla aidat toplama planlaması yapmaktan başka bir işlevi kalmayan sözüm ona sivil toplum kuruluşları , ortaya çıkan sosyal problemlerin çözümünde de hala gerekliliklerini ispat edebilmek için hükümetlere tehditler savurup hiçbir işlevleri olmadığı halde üretimde çalışan kesimler adına güya hakları söke söke aldıkları izlenimi vermektedirler. Hatta bunu yaparken karşısında kuruldukları iş dünyasının kaşarlanmış anti-sosyal örgütleri ile birlikte demokrasi mücadelesi verdiklerini ifade etmektedirler. En zayıfından en güçlüsüne tüm bu örgütler toplumun gelişmesinin önünde duran kast sisteminin savunucuları haline gelmişlerdir. Sovyet sisteminde bürokratik kast sistemi olarak görünen sendikal-partizan örgütlenme ; gelişmemiş toplumlarda devlet-siyaset ortak ürünü işletmelerde, meslekler düzeyinde kast sistemini ; gelişmiş toplumlarda ise; alışılagelmiş tüm örgütlenmeler, meslek kuruluşları, odalar,sendikalar muazzam aidat planlaması gerçekleştiren kast sistemi oluşturmaktadırlar. Ekonomisi güçlü gelişmiş ülkelerde bu tür örgütlenmelerin sağladıkları birikimler tekrar ekonomiye kazandırılırken , kimi gelişen ülkelerin açmazı bu birikimleri kontrol edemediği gibi güya sivil toplum kuruluşu adını kendisine yakıştıran bu örgütlerin yönetimlerinin can sıkıcı tehditleri ile de uğraşmasıdır. Toplumsal değişim ve gelişme devinmekte ,Ülküden yoksun siyasi ve sosyal sistemin payandaları bilinen ve tekrarlanan “sınıfçı” önyargılarla, sloganlarla rollerini yerine getirmeye devam etmektedirler. Kısaca ; sınıfsal temelde örgütlenmeler , toplumsal gelişimin sancılı döneminde üzerlerine düşen sosyal paylaşım görevlerini tamamlamışlardır. Şimdi tabansız kalmış organizasyonlara dönüşme yoluna girmişlerdir. Sivil Toplum kuruluşları olarak tanımlanamazlar. Doğayı, sağlıklı yaşamı, mesleki ihtisaslaşmayı, dayanışmayı, aileyi ,çocukları, kadınları koruma altına alan gönüllü kuruluşlara ihtiyaç vardır. Güç merkezlerinin işbirlikçiliğne soyunan cemaat kuruluşlarının esaretini karşılayacak gönüllü kuruluşlara ihtiyaç vardır.Bu yönelişte bulunan kişi ve kurumlar dini önyargıları ve tahammülsüzlüğü yıkarak insanlığı kucaklamalıdırlar. Helozonik-spiral gelişmeye uygun devinim her şeyi aslına döndürmektedir. Sınırsız doğa sevgisi ruhlara dolmaktadır. Ülkü; siyasi sistemdeki dönüşümü sağladıktan sonra yalnızca gönüllü kuruluşları sivil toplum kuruluşu olarak değerlendirir. .Diğer türden örgütlenmeler siyasi organizasyondur. Gelişmiş ülkelerdeki adı güç merkezleri koruma kuruluşları(Onlar NGO hükümet dışı sivil kuruluş der),bizim gibi ülkelerdeki adı ise uzantı ve piyondur. Düşündükleri şey kendi çıkarlarını ulusun ve toplumun çıkarlarından üstün tutmaktır. Hep talep ederler,durmadan isterler ,her türden yeniliğe karşı çıkarlar,varsa yoksa kurulu düzenlerinin babadan oğul’a devamıdır. Gelişeni gören Ülkü doğrultusunda yapılması gereken kendi çıkarından arınmak ve bir başka gücün maşası olmamaktır. Sermaye coğrafya tanımayan bir gruplaşma eğilimindedir. Daha ileri teknoloji , daha ileri buluşlar ,güvenilir marka, daha çok satış yapmak isteyen yatırımlara yönelmek İsteyen bütün ülkelerin katılımıyla birlikte meydana getirilen sermaye yönlendirme merkezleri , gelişmenin ve uygarlığın nimetleri kredi olanakları yaratılarak altın tepsilerde sunulmaktadır. Dayatma, güç kullanma, işgal etme , sömürme kelimelerinin içeriği boşalma eğilimine girmiştir. ABD emperyalizmi ve diğer ortaklarının Irak deneyimleri bu tezi haklı çıkarmaktadır.Gelişmenin yönü bu şekildedir. Emperyalizmin kendisi de yitip gitmemek için şuursuzca direniyor.Dünyanın tepesinde , uluslarüstü bir güç merkezi olgusu ve bu gücün ele geçirdiği Devletler ve o gücü toplumsal olarak destekleyip yönlendiren Dinler Dönüşmesi dediğimiz Birleşmiş Tarikatlar bulunmaktadır.Bugün ABD ekonomisinde Finans sektöründe ortaya çıkan çalkantı ABD yi de terbiye kıskacına alabilme yeteneğindeki büyük güç merkezinin uzakdoğuya yönelik para akışının sonucudur.Bakalım ABD ekonomisi bu daralmayı ne gibi karşı tedbirlerle ve önerilerle karşılayabilecek?Bakalım ABD devlet aygıtı kimin denetimindeymiş ?Ülkelerde kapitalist üretim ilişkileri diye birşey kalmıyor.Üretim yerine tüketim destekleniyor.Kredi muslukları sonuna kadar açılarak modern üretim şartları ortadan kalkıyor,köle gibi çalıştırma dönemi geliyor.Çin'de yaratılan üretim üssü, tüm dünyada üretimi yok etmenin ve teslim almanın alt yapısını hazırlıyor.Avrasyacı romantik görüşler ortaya atılıyor: Para doğuya akıyor diye sevinç çığlıkları atanlara bakarsak; Çin ve Japonya dünyanın yeni efendileri , Rusya da koruyucu ortakları olacak ve ABD yenilecek...ABD - Çin ilişkileri yeni yüzyılda ,Türk coğrafyasında süreceği açıkça belli olan karmaşa ve kaos ortamının ipuçlarını da veriyor. Avrasya uzmanı bazı araştırmacı ve akademisyenler, Uzakdoğu'ya yönelen para yoğunluğunu görünce dünyanın yeni süper gücü diye ÇİN'i selamlamaya başladılar.Şangay Beşlisini ve Rusya'yı ittifak eden Avrasyacı dost güçler olarak gördüler.İyi ama;Çin ve ABD kölelik anlaşması yaptılar.Dünyanın üretim üssü Çin'dir.Yeni yüzyılda Çin köle gibi çalıştırılan işçilerin neredeyse boğaz tokluğuna olan maliyet giderleriyle tüm dünya finans gücünün yönettiği üretimin üssü durumuna geldi.Büyük ölçekli şirketlerin Çin ile olan anlaşmalarını ABD'yi de yöneten güç merkezi yürütüyor.Yeni durum Dünya'da büyük şaşkınlıkla karşılandı.Küreselleşmenin üretim üssü Çin,erk(enerji) kaynakları Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleridir.Çin, Uygur Türklerine ,Moğolistan ve Tayivan sorunlarına ilişkin politikasında istediği şekilde yol alıyor.Buna bir engel yok...Orta Asya'da kargaşa ve huzursuzluğu gidermenin yolu Yeşil kuşak politikasını yürütmek,Ortadoğuyu "vaadedilmiş topraklar" isteğiyle donanmış İsrail eliyle yönetmek..Güç merkezinin istediği işte budur.Çin ve Japonya küreselleşmenin aracı olmasalardı bile ona karşıt yeni bir düzen öngörecek ülküden yoksun oldukları için değişen birşey olmayacak.Finans ve ticaret merkezi kazanmaya devam edecek.Gücümüzü ve enerjimizi yitip gitmekte olan vahşi kapitalizme ve emperyalizmin ordusuna karşı sanal savaş yürütmek yerine, bizi içeriden bin parçaya bölen kimliksizleşmeye, vatansızlaşmaya ,sosyal devletten yoksun bırakılmaya,üretimsiz kalmaya kısacası ülküsüzleşmeye dikkat çekmeliyiz.İçe dönük bir millileşme atağı uygulamalıyız.. Emperyalizmin (böl-yönet,işgal et,sömür) dizisi...işbirlikçiler eliyle Milli kimliklerin ve milli ekonominin yok edilmesine dönüşüyor.Küreselleşme dedikleri şey;kapitalizmin de dışında bir kölelik şartlarını dayatıyor.Çin'de 300 milyon kişi üretirken 400 milyon kişi kölelik şartlarında çalışmak için sırasını bekliyor . Bir yatağı 8 saat esasına göre üç kişi paylaşıyor.Ülkemizde yakın bir dönemde bu durumun ortaya çıkması tehlikesi yok mu ?Bu nedenle içe dönük bir Milli atağa gerek vardır.Ülkü bunu başarmalıdır.Dünya'nın geri kalanının aç ve sefil olduğuna bakıp , emperyalizme karşı çıkma çabaları sonucu % 85 gibi bir çoğunlukla ABD-AB yi düşman olarak algılayan Türk halkının, nasıl olup ta % 47 ile akp yi iktidar yaptığı ve cemaatlerin yoluna girdiği başka türlü açıklanabilir mi ?.Bu yol aç kalma korkusu, işsiz kalma,güvende hissetmeme korkusudur.Türk halkı midesinden yakalanmıştır.Hemen atılması gereken adım; vakıf sistemini gündeme getirip kölelik düzenine karşı halkı korunmaya ikna etmektir.Özel sektör ve devlet işletmeleri yanında 3. sektör vakıflar sektörü olmalıdır.Üretici kooperatifleri yeniden canlandırılarak üretim sonuna kadar ayakta tutulmalıdır. Yapılması gereken Ülkü sahibi olmak değil midir * Ülkü vizyonu ve ufkudur. Güç merkezlerinin gölgesinde kimliksiz köle olarak huzur içinde yaşama imkanı sunulmaktadır. Başka bir amacı olmayanların böyle bir yaşama yönelmeleri engellenemiyor. Sorunun esası budur. Ulaşılan yüksek zenginlik düzeyine karşın ,batı ülkelerinin insanları bile ekonomik organizasyonlara güvenerek siyasi bütünleşmelere şüphe ile bakmakta ve güvenememektedir.Güç merkezleri olgusu ve yarattığı muazzam işsizlik korkusu bu ülkelerde de büyümekte,iktidarlar sosyal haklarda budamaları gündeme getirmektedir.Bir dönemin zengin toplumları gelişimin her şeyi tahrip etmesini yok etmesini kabul edememektedirler. Gelişimin yönü gruplaşma ve güç merkezleri şeklinde olmaktadır. Şunu da belirtmeliyiz ki ; Bu gelişimin siyasi üstyapıyı nasıl şekillendireceği konusu; bizim ülkümüz ile güç merkezlerini güya yönlendirdiğini sanan birkaç büyük devlet arasında muazzam yarış ve çekişmeye sahne olmalıdır. Çınargeçidi 18.1.2008 |